Welcome to Edebi Medeniyet : Ebedi Medeniyet   Hoparlörü tıklayıp seçtiğiniz alanı dinleyebilirsiniz Welcome to Edebi Medeniyet : Ebedi Medeniyet Powered By GSpeech
Edebi Medeniyet 
Ebedi Medeniyet
(Okuma süresi: 6 - 12 dakika)
Bunu okudun 0%

abdullah satoglu

abdullah satoglu
Abdullah Satoğlu, bir destan şairidir. O’nun “Nerede” isimli nefis bir şiiri yar ki, geçmişi ve geleceği ile, asil milletimizin serüvenini mısra mısra, ilmik ilmik bir Türkmen halısı gibi dokumaktadır...

Şiirlerindeki, bütün dörtlük, beyit ve mısralar arsında, birbiriyle uyumlu bir diziliş vardır. Zaman, mekân ve olaylar, bir insicam ve ahenk içinde yerini bulur...

Şair, “Nerede” isimli bu şiirinde; zaman zaman benliğimizden uzaklaşır gibi olup, “Niçin bu hallere düştüğümüzü” sorgular. Yalnız sorgulamakla kalmaz, sorunların sebep ve çözümüyle ilgili bilgi ve mesajlar da verir:

Niçin bu hallere düştüm niçin ben

Bir koca çınardım, özüm nerede?

Öyle bir mukaddes dâva için ben

Yanıp kül olmuşum, közüm nerede?

Ceddim denizlerce kükrer coşardı

Yiğit gölgesinde yiğit yaşardı.

Başlar eğilirdi taçlar düşerdi.

Bir gücümüz vardı bizim nerede?

Bir hançer dayanmış yurdun bağrına

Haykırsan da cevap gelmez çağrına

Bu devlet-i ebed - müddet uğruna

Ezelden verilmiş sözüm nerede?

Savaşta kartalım, sulhta meleğim

Çevrilmedi Hak’tan hiçbir dileğim

Bükülmezdi benim tunçtan bileğim

Şimşekle yarışan hızım nerede?

Alev alev kır atımın yelesi

Zabtolunmaz asla iman kalesi

Bir gün biter elbet Türk' ün çilesi

Zafer tükülerim, sazım nerede?

Töremde kutsaldır silahım atım

Sürmüş asırlarca tüm saltanatım

Ülkem yasta ise asık suratım

O gülünce gülen yüzüm nerede?

Varsın olmasın ne rütbem ne tuğum

Hep vatan içindir böyle coştuğum

Nerde benim o cihangir çocuğum

Nerde Fatih 'im Oğuz ’um nerede?

Gün olur da bir gün gelir Oğuz ’um

Öç gününü elbet bilir Oğuz’um

Canım feda yurda, olursa lüzum

Sefer için oğlum-kızım nerede?

Mal değil vatandır canın yongası

Çek landan kılıncı, silinsin pası

Bitsin artık bitsin kardeş kavgası

Nerde ahlâk, iman, çözüm nerede

Bir koca çınardım, özüm nerede?

Görüleceği gibi, bu şiir bir destandır.... Satoğlu’nun çoğu şiirleri bu çizgidedir. İşte onun millet ve memleket sevgisini dile getiren diğer şiirlerinden bazı örnekler:

ÇANAKKALE ’DE MEHMETÇİK

Anafartalar 'a Türk mührünü vurmuş ırkım

Yedi düvele karşı set gibi durmuş ırkım.

Seyid Onbaşı derler; Tek başına bir ordu

Üçyüz kilo mermiyi namluya sürüyordu...

Mehmetçik ki, alnına tevhid ışığı vurmuş

O îman ve azimle dehri kasıp kavurmuş.

Çanakkale ‘de sanki Seddülbahir bir sur ’du

Cihanı titreten dev bir orduydu bu ordu.

Conkbayırı ’ndan kalktı Mehmetçikler hücuma

"Şehid diye yazılsın, diyordu başucuma.

Dikti bayrağı engin şevkle Kireçtepe ’ye

Erdi ,‘şehid”lik gibi en yüce mertebeye.

Cihâd için can veren onbinlerce şehîde

Yapılsa sezâdır som altımdan bir âbide.

Gelenler gördü -varsa- gelecekler görecek

Zafer türküsü Türk’ün asırlarca sürecek!

“İstanbul’un Fethi” şiirinde, yine uzun soluklu bir destandan bölümler sunar gibidir:

İSTANBUL’UN FETHİ

Ecdât ruhu yükseliyor,

Gümbürtüsünden davulun....

Haşmetlû Fâtih geliyor,

Bre kâfirler savulun!...

Geçse aradan asırlar,

Açılmaz kilittir surlar,

Ve ufuklarından nurlar

Doğacaktır İstanbul’un...

-II-

Beklerken köyde sunası,

Şu şehit düşen Ömer mi?

Evlât mı vermedi, ser mi

Mermi taşırken anası!..

Yardım geliyor gizlice

Bizanslara Avrupa’dan.

İndi bir sabah karadan

Türk donanması Haliç’e!..

Şairdeki mistik duygular millî duygularla içiçedir. Öylesine içiçedir ki, birbirini tamamlayan, birbirine kuvvet veren, güç katan duygulardır:

CİHANIN GÖZÜNDE MEHMETÇİK

Ümitlenmesin o düşman nafile

Dizinin bağını çözer görürüm.

Mehmed’i cepheye koşarken bile

Bağda gezer gibi gezer görürüm.

Cihâd için yılmadan koşanları,

Hak yolunda nice dağ aşanları,

Şehitlik şanına ulaşanları

Kanlarıyla yurdu bezer görürüm.

Kur ’anla kılıcı öper öper de

Açılır ufkunda gök perde perde

Düşmana bir bakışıyla siperde

Vatan hududunu çizer görürüm.

Savaş da vergidir, bize barış da...

Ecdadımın kanı var Her karışta

Zulmün hesabını her bir vuruşta

Kırk düşman başım ezer görürüm...

KOÇAKLAMA

İnem beynine düşmanın

Namlulara sürün beni!

Çekin bir Albayrak diye

Burçlarına surun beni.

Adadım yurduma seri

Diyeceğim var, gel beri:

Dönersem dâvâdan geri

Karayere karın beni.

Yurt dendi mi artar neş ’em

Kalmaz hiç korkum endişem.

Hak yolunda şehit düşem

Meleklerden sorun beni.

Gerekse bir ölçü eğer

Yurdumuz cihana değer.

Bugün susuyorsam eğer

Coşar görün yarın beni!

Bilmeli cümle kız kızan:

Arzı ” Vatan ” diye yazan

Bir Albayrak, bir de Ezan

Albayrağa sarın beni!..

Sembolizm şairi Satoğlu, dinî ve millî duygularını her vesile ile ve rahatlıkla İfade eder. “Göklerin Fazileti” şiiri buna iyi bir örnektir. Çünkü “Allah’ın kudretine delil” saydığı gökleri anlatırken; bulutlardan, kuşlardan, yıldızlardan, aydan, güneşten bahsetmekle kalmaz, göklerde dalgalanan “bayrak”!a, vatan sevgisini de dile getirir;

Bu duygulardır şairi sembollerle birleştiren... Rûhu, onlarla ve o duygularla dinlenir... Şiirin doruklarına işte o zaman çıkar:

GÖKLERİN FAZİLETİ

Gökte dalgalanır şanlı bayrağım

Düşmanın bağrını ezer göklerde.

O benim ebedî huzûr kaynağım

Savaşta barışta yüzer göklerde.

Gökte uçar kuşlar kaygımız ve hür

Gökte ııçamayan yerde sürünür.

Göklerden dünya bir başka görünür

Kuşlar kanadını süzer göklerde.

Hükmettim cihâna ben adım adım

Tarihe “Türk" diye yazıldı adım.

Cennet gibi yurt bırakmış ecdâdım;

Ruhlarıyla yurdu bezer göklerde.

Bilinsin ki, gökler Mehmed’ime dar!

Doğuştan canını yurduna adar,

Orgeneral Eşref, Üsteğmen Haydar

İlâhî bir sırrı çözer göklerde.

Gök gürler gibidir jetlerin sesi

Narama eş sanki gök gürlemesi!

Gökten tavaf et de gör Erciyes ’i;

Güneş, kâinatı süzer göklerde.

Göklerden almış her rengim lâlem

Göğe yükselir dualarım, nâlem.

Gece başka, gündüz başka bir âlem

Yıldızlar, ay, güneş gezer göklerde.

Boy atar ağaçlar göğe doğru hep

Gök olmasa nasıl yaşanır acep?

Çavuş Salih Ömer, Onbaşı Recep

Tarihe destanlar dizer göklerde.

Uçarcasına at sürmüş atamız

Üç kıt’aya birden girmiş atamız.

“İstikbâli gökte görmüş ” Atamız.

Semavî bir hikmet sezer göklerde.

Gök mavisidir en güzelim renkler,

Şahane gözlere renk verir gökler.

Yanık toprak gökten birşeyler bekler

Rahmet, bulut bulut gezer göklerde.

Gökler kudretine delil Allah ’ın

Işıkları gökten iner sabahın.

Sabahlara kadar yükselen âhın

Aksi, yürekleri üzer göklerde.

Yurda yan bakana aman vermedim

Kim demiş hasmımıyere sermedim?

Düşmana bir bakışıyla Mehmed 'im

Vatan hududunu çizer göklerde!

1954 yılında, 41 nci dönem Topçu Yedek Subay öğrencisi olarak bulunduğu PolatlI’daki, coşkun duygularının mis rai ara dökülüşündeki ahenge bakınız:

Savaş nedir bilmeyene

Dersler verdik Polatlı 'da.

Yurt uğrunda ölmeyene

Lânet derdik Polatlı ’da.

Vatan için koşa koşa,

Tırmanırdık dağa taşa.

Gece gündüz kara kışa

Göğüs gerdik Polatlı ’da.

Geçer orda Türk canından

Huzur doğar dört yanından.

Şehit düşen er kanından

Güller derdik Polatlı ’da.

Yedek Subay çekmez çile,

Vatanını vermez ele,

Kırk birinci devre ile

Talim gördük Polatlı ‘da

Temeliyiz ordumuzun,

Öncüsüyüz ardımızın.

Her şeyine yurdumuzun

Gönül verdik Polatlı da.

Satoğlu, “Yolum Şarka Düştü” isimli şiirinde,

Nasıl gülümsüyordu Sarıkamış ’ta Anadolum fettan fettan...

diyerek, yurt sevdasının türküsünü yakıverir. “Anadolu’nun fettan fettan gülüşü” deyimini hiçbir şairde göremezsiniz. Bu söylem biçimi, bu güzelim tasvir, Satoğlu’na has bir özelliktir...

MİSTİK DUYGULAR

Abdullah Satoğlu, inanç ve imanını, sembollerle süslediği şiirlerinde, bir Türkmen halısı gibi işlemiştir. Dinî düşünce ve duyuşlarını şiire katarken, uhrevî bir doku kazandırmanın yanı sıra, mısralardan ebru sanatı veya vitray sanatının asırlar sonrasına kalacak bir ürününü meydana getiriverir. Her sembolde ve her objede, kutsal değerlerin yansımasını görmeden edemez. Kutsal değerlerin zirvesini lâle teşbihiyle ortaya koyar. Lâleyi elif elif ism-i Celâl’e benzetir.

“Su” şiirinde de, “Kâbe”deki zemzeniden bahsetmeden geçemez.

Satoğlu, dinî ve millî duygulan birlikte yaşayan ve onları şiirine mükemmel bir şekilde yerleştiren usta bir şairdir. îman ve vatan en büyük tutkusudur. “Babil değil, Mısır değil/Yurdumdur gözümde tüten” dediği “Yarım Asır” şiirinde vatan toprağının kısır olmadığını, ne ekersen onu verdiğini, hattâ cömert olduğunu ifadeye çalışır. Önemli olanın sevmek olduğunu, kin ve nefret duymak olmadığını izah eder. Elli yıllık hayat serüveninde kuş gibi uçan yıllara, hizmet verilmeden geçen yıllara üzülür.

“Toprak” şiirinde, “İnsan ömrü yaprak yaprak” diyerek, takvimlerin çılgın yürüyüşünü hatırlatmakta ve hemen ardından da “Yutar bir gün kara toprak” seslenişiyle, fâni hayatın ölüm denen gerçeğe teslim oluşunu anlatmaktadır. İslâm dininde kadere iman vardır. Bu dünya geçicidir. Bu dünya imtihan salonudur. Ölüm mukadderdir. Zira “Her nefis ölümü tadacaktır” Yüce Peygamberimize göre “ölmeden evvel ölümü tadmak” güzeldir. Satoğlu, bu düşünceyi “Canevimden vurdu toprak/Girdim toprağa toprağa” diyerek dile getirmektedir.

“Nurdan Bir Yük” şiirinde ise yüce Peygamberimize seslenerek O’nun nûrundan nasip istemekte; gururunun ve kibrinin kırılmasını arzulamaktadır. Yine Peygamberimizin “Liva-ül-hamd” isimli sancağının gölgesine büyük bir aşk ile sığınmak, Veysel Karanı misâli, o büyük Nebi’nin yollarına düşmek istemektedir. Ve ahireti hatırlayarak, kuşlar gibi Sırattan geçip gitmeyi ve sırtına nurdan bir yük vurulmasanı dilemektedir:

NURDAN BÎR YÜK

İlâhî nûrundan alsam nasîbi

Kırılsa gururum, kibrim kırılsa.

Çölde özlenen yaz yağmuru gibi

Gözyaşlarını aksa aksa durulsa.

Hummasına aşkın dalsam da dalsam

“Livâ’ül hamd” olan gölgende kalsam

Yollarında Veysel Karanî olsam

Tabanlarım yarık yarık yarılsa.

Esirgensin bahtım nursuz surattan

Çağlar deli gönül farksız Fırat’tan

Kuşlar gibi geçip gitsem Sırattan

Ve sırtıma nurdan bir yük vurulsa,

DİLEK

“Allah! diye çarpar kalbim

Külçe gibi yığma beni.

Ateşinle yak da Râbb' im

Sularında boğma beni.

Çağ İslâmiyet çağı da

Bal lezzeti var ağuda.

Azı da birdir çoğu da

Eylesinler yağma beni

Günahkârım, âciz kulum

Kırıldı kanadım kolum.

Senden geldim sana yolum

Kıl anadan doğma beni

Günah günah alında kir,

Asan ola Münker-Nekir

Eyleme ahrette hakir

Huzurundan koğma beni. ”

YUNUS

Gönlümüzü bir Ulu ’nun

Yakışında Yunus vardır.

Hak’ka giden aşk yolunun

Yokuşunda Yunus vardır.

Hırkasını nakış nakış

Görmek için itiş - kakış

Çağlayan ruhların yaz - kış

Akışında Yunus vardır.

Nurlu yolu seçebilsek

Batar bâtıl, doğar gerçek

Duyguların şimşek şimşek

Çakışında Yunus vardır.

Hile katmadım işime

Muhammed girdi düşüme

“Tapduk” derler dervişime

Bakışında Yunus vardır. ”

Yunus Emre’nin yanı sıra Mevlâna’nm ilk hocası olan Seyyid Bıırhaneddin, Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba), Abdülkadiı* Geylânî, Hacı Bayram-ı Velî ve İbrahim Tennûrî gibi ruh mimarlarımızın manevî ikliminden yararlanarak, felsefesinde, yine onların ilkelerini yansıtmaktadır.

HACIBAYRAM-I VELÎ

Yanmış gönüllerin közünü taşır

Nice evliyanın izini taşır

Dehre, Peygamberler sözünü taşır

Nûrlar saçar Hacı Bayram-ı Velî.

Hakk ’a yöneliktir şükür yolumuz

Abdülkadir Geylânîdir kolumuz

Şeyh Hâmid-i Velî bizim ulumuz

Kucak açar Hacı Bayram-ı Veli.

Ateşim sönmedi, dinmedi ağrım

Bilinsin niyazım, duyulsun çağrım

Yetiş, hasretinle yanmada bağrım

Kaldım naçar Hacı Bayram-ı Velî.”

TOPRAK

Bir kilim gibi özümü

Serdim toprağa toprağa.

Ve secde secde yüzümü

Sürdüm toprağa toprağa

İnsan ömrü yaprak yaprak

Yutar bir gün kara toprak.

Yol yol dağ dağ tırmanarak

Erdim toprağa toprağa

Bana tiirîü nimet buldu

Gündüzleri gönlüm aldı

Gece dünya evi oldu

Girdim toprağa toprağa

Serhad’larda serdar oldum

Aradığım onda buldum

Ben göğsümü siper kıldım

Gerdim toprağa toprağa.

Toprak diye sevdim yurdu

Peygamber öyle buyurdu

Şehitlerim ordu ordu

Verdim toprağa toprağa.

Sevenlerin yurdu toprak

Canım istiyordu toprak

Canevimden vurdu toprak

Girdim toprağa toprağa.

Lisanları ayrı da olsa, kusurları da bulunsa, cümle insanları severken, gönlünde Yunus Emre’nin enginliği vardır:

SEVDİM CÜMLE İNSANLARL

Benliğimi tüm günahtan

Soydum, Rabbim şükür sana.

Türlü türlü nimet verdin

Doydum, Rabbim şükür sana.

Deştim çilenin közünü

Buldum gerçeğin özünü

Mina 'da şeytan gözünü

Oydum, Rabbim şükür sana.

Ellisini geçti yaşım

Çatılma ne, bilmez kaşım.

Vecd ile yoluna başım

Koydum, Rabbim şükür sana.

Varlığım sana emanet

N’olur lütfuna devam et

Ettiklerimden nedamet

Duydum, Rabbim şükür sana.

Hayat, annenin sütünde

Anne, herşeyin üstünde

Bugün nasıl isem dün de

Buydum, Rabbim şükür sana.

Ayrı ayrı lisanları

Olsa da çok noksanları

Sevdim cümle insanları

Saydım, Rabbim şükür sana....

GİDER

“Meçhul bir seferde kullar

Aheste aheste gider.

Uzanır Allah 'a kollar

Dua beste beste gider.

Kur ’an sesi kalbim deler

Mestolmuş rûhum sendeler

İlâhiler kasideler

Berceste berceste gider.

Bakma kimseye kem gözle

Dostun kusurunu gizle

İnce gönüller bir sözle

Şikeste şikeste gicler.

Kalmamış bizde kalmamış

Rûhu îmanla yıkamış.

Bak, neler söylüyor kamış

Ney sesi nefeste gider.

Müjdeler sana müjde gel

Gel dergâha gel vecde gel

Huzura secde secde gel

Defter ceste ceste gider,.,

“Kimseye Kin Tutma” başlıklı şiiri, doğruluk ve dürüstlük üzerine çocuklarımız için yazılmış en güzel şiirlerden biridir:

KİMSEYE KİN TUTMA

Kimsenin hâline gülme

Sakın göze batma yavrum.

Doğru ol eğilme zulme

Vatanını satma yavrum.

Harcama, vaktini boşa

Sabret ne gelirse başa

Helâl rızka, tatlı aşa

Haram lokma katma yavrum.

Uyuma, aç, gözlerini

Dövme sonra dizlerini,

Ataların sözlerini

Hiç yabana alma yavrum.

Azimli ol her görevde

Kışlada, okulda, evde.

Cümle insanları sev de

Kaşlarını çatma yavrum,

Hasmına eğilme kırıl

Ele ne güven, ne darıl

Mukaddes dâvaya sarıl

Yan gelip de yatma yavrum.

Asilerle azmış beşer

Rahmet mü ’minlere düşer

Allah ’tandır hayır ve şer

Kimseye kin tutma yavrum,

Huzuru, dünya ve ahiret dengesinin sağlanmasında bulan Satoğlu, divan edebiyatımızın, Fuzulî, Bakî ve Şeyh Galib gibi ünlü şairlerinin izindedir. Mesnevi tarzında yazdığı “Niyaz” şiirinde, kalblerin imân nuru ile aydınlanmasını, cemiyetin huzur ve saadetini, devletin bekası ve nihayet yüce Peygamberimizle vuslat için, “Liva-ül hamd” sancağının gölgesini dilemektedir:

Aydınlat imânla şu kalbimizi

Dönmesin gündüzler bir dem leyâle

Tâ elest bezminde, görmek için ben

Pervane kesildim o mır Cemâl ’e.

İlmi, irfanı kıl bizlere mürşid

Yansın gönlümüzde nûrdan- meş ’ale.

Vahdet deryasına daldır da beni

Durulsun gözdeki dinmez şelâle.

“Ahad” sırrındaki mihmânı bulup

Erdir beni Rabbim erdir kemâle.

Zikrinle meşgulken görmem dünyayı

Üzülmem uğrarsa mülküm işgâle.

Sildir içimizden cümle şüpheyi

Fırsat verme abesle iştigâle.

Kesme Allah ’ım bol ver nimetini

Dilersen, fışkırır taştan nevâle.

Yağsın gökten sağnak sağnak rahmetin

Gökkubbendir bize nûrdan piyâle.

Rahimsin, Kerimsin, Rabbimizsin sen

Sayısız keremin gelmez misâle.

Yanık toprak gibi aşkınla bağrım

Kandır, Zemzem denen âb-ı zülâle.

Karınca misâli yollara düştüm

Güç verdin de Rabbim tende mecâle.

Firkat-ı aşkınla meczûba döndüm

Yoksa, dûçar eden nedir melâle?

Bülbül gibi nal ân olsam ne çıkar

Haz verir çevrinle yükselen nâle.

Irmaklar misâli çağlar bu gönlüm

Ne zaman Cemâl 'in gelse hayâle.

Asi kılma, ayırma doğrulaktan

Haramdan çevir, yönlendir helâle.

Koru cümlemizi sen kul hakkından

Tahammül kalmadı artık vebale.

Şefkat ve muhabbet kalmadı bizde

Düştük o yüzden bu perişan hâle.

Kabına sığmazken hep sus—pus olduk

Ruhlarda ihtiyaç var ihtilâle.

Dalgalansın yıldız yıldız sancağım

Gölge düşmesin o şanlı hilâle.

Ezanını, dünyalara minareden

Dinletsin diye, eş gönder Bilal’ e.

Yâdetmem geçmişi, “Dem bu demdir dem.

” Gam çektirme yeter ki , istikbâle.

Felâket ehline gülmedim aslâ

Düşmedim şeytana uyup, ıdlâle.

Hây- u huyla geçmiş koca bir ömür

Şöyle bir nazar kıldım da ahvâle.

Düşürme cihanda elden ayaktan

Muhtaç eyleme sen yâd ü, iyâle.

Bir gayyaya düştüm şu nefs elinden

Kucaklar rahmetin ki hâle hâle .

Lütfuna muhlâcız bizler Allahım

Düşürme devleti, dini zevâle.

Her zerrede binbir hikmet bulunur

Mazhar olmuş “lâle ”, ism- i Celâl ’ e.

Huzurunda boyun eğmiş şevk ile

Ebced' le denk gelmiş "hilâl” e, lâle.

Gelince kabrime ol Münker-Nekir

Mahzun kuşlar gibi düşürme lâl ’e,

Aydınlansın n ’ohır nurunla kabrim

înâyet et, mecal bulam suâle.

Ana, baba, kardeş, evlâd ü iyâl

Toplansın Cennet1 te bütün sülâle.

Gölge kıl “Liva - ül hamd” sancağın

Habibinle ermek için visâle...,

Görüldüğü gibi Satoğlu’nun bu şiiri aruz vezninin esintisi içinde hece ölçüsüyle kaleme alınmıştır. Şiirini pürüzsüz kılan unsurlar, kelimelerin ses uyumları ve şiirin mimarisin¬deki ustalıktır.

Mustafa CEYLAN ( Gü l c e e d e b i y a t)

Comments powered by CComment

About the Author

Abdullah SATOĞLU

“NEVÂÎ TARZI”NDA KUŞLARLA YOLCULUK
Aşkın lisanıdır kuş dili. Manayı gizlemek için aşksızlardan, kuşlarda sır olmuştur. Yedi gök altında, yedi deniz üstünde yedi vadiyi aşmak ve Kaf dağına ulaşmak için çırpınanların dilidir. Peki bu maceraya “talip” olan kuşların içinde hangisidir ruhumuz? Ten kafesimizin içindeki can kuşu; talibi...
TARİH GEZGİNİ-24: GASPIRALI’NIN GÖZÜYLE “YENİ YIL BAYRAMI”
Yılbaşını bilmem ama her yılın sonunda çocukluğumdan beri süregelen “Yılbaşı kutlanmalı mı, kutlanmamalı mı?” tartışmalarının ülkemizde bir gelenek hâline geldiğini söyleyebilirim. Şayet Gaspıralı İsmail Bey’e kulak vereceksek bu tartışmanın bir tarafı olmaktan ziyade -evvela- bütün ön...
OKYANUSTAN GELEN SES
Bir pazartesi  günüydü. Dersteydim. Planlamış olduğum konser repertuarımın eserlerinden  birini  seslendiriyorduk. Makam Rast idi . 
BURSA’DA BEN: ÇOCUK NARKİSSOS ve YAŞLIı DİONYSOS
Bursa’nın, benim çocukluğuma bellek mekânı olarak yerleşmesinin tarihi, 1940’lardır. 1939’da babam Yahya Hikmet Yavuz’un, Orhangazi kaymakamlığına atandığında üç yaşımı yeni sürüyordum. Bütün bir İkinci Dünya Savaşı boyunca orada kaldığımız için, evin ‘dışarısı’ olarak tanıdığım ilk mekân,...
KÖYÜMDEN... GÖNLÜMDEN... (Aşık Cemal Divani)
Aşık Cemal Divani. Cemal Divani Erzurum'lu. Oltu'nun Duralar Köyünden. Köylüsü Aşık Mevlüt İhsani'nin çırağı. Cemal Divani günümüzün en iyi aşıklarından birisi. Aşıklar için şöyle diyor;
DERYÂYI SİM İÇİNDE ZÜMRÜT GERDANLIK
Bâb-ı Hümâyun… Sultan Üçüncü Ahmet Hân, güzel yüzünü ve mercan mevceli gözlerini annesi Râbia Gülnûş Emetullah Sultan’dan mı almış? Öyle olmasa ikindi güneşinin bu solgun saatinde varlığın orta yerinde dehrin gözleri gibi parlar mı bu çeşme? Asırlardır ebediyete akan bu sebil,...
prev
next

Dünya da bundan şikâyetçi ama bizdeki ilmî yayınların Türkçesi tamâmiyle anlaşılmaz bir dile dönüştü. Köprülü’nün yazdıklarını bir edebiyat metni gibi okurduk. Hilmi Ziyâ Ülken’i ağır felsefe konularına rağmen ortalama bir aydın anlayarak okurdu. Onu bırakın bir teknik sâha ilim adamının dili de anlaşılırdı. Teknik Üniversite hocaları da güzel Türkçe yazarlardı

Osmanlı şairlerinin en büyük övünçlerinden biri hiç kuşkusuz “sâhib-dîvân” olmaktı. Çoğu Osmanlı şairi henüz hayatta iken şiirlerini divan hâline getirir ve mültefit olmak üzere divanını dönemin padişahına sunardı. Bazılarının şiirleri, öldükten sonra başkaları tarafından toplanıp divan hâline getirilirdi. Bazı şairlerin ise -özellikle rintmeşrep olanların- “sâhib-dîvân” olma gibi tutkuları yoktu. 16. yüzyıl şairlerinden Kalkandelenli Fakîrî böyle bir şairdi.

Müzik gibi insan duygu, düşünce ve tecrübelerinden beslenen; insana dâir ne varsa, tamâmına nağmelerden hil’at giydiren; buna mukabil ulaştığı repertuarla da geri dönüp, âdetâ insanı yeniden yaratan bir saha üzerine konuşuyor ve yazıyorsanız, söze binbir türlü başlangıç, binbir türlü hikâye, binbir türlü final yakıştırmakta zorlanmazsınız. Hele eğer müzikle insan arasındaki alışveriş konusunda Türk toplumu gibi son derece zengin bir tarihî ve kültürel mirasın vârisi bir toplumda iseniz, âdetâ...

Elias Canetti, Kurtarılmış Dil adlı yapıtında, “Hiç kimsenin ardında bir şey bulunduğunu aklına getirmediği bir kapı ansızın ardına dek açılıverir ve insan kendini her şeyin yeni bir ad taşıdığı, uzaklara, daha uzaklara, ta sonsuza kadar uzanan bir manzaranın ortasında, o manzaranın ışığı altında buluverir” derken, varlığın Heideggervari bir tasvirini yapar. Oysa hayat hiçbir zaman bütün öykülerini yitirmiş, bütün kapılarını kapatmış bir oyun değildir. Buna rağmen bazıları erken büyüyor. Ne...

Halil Lütfî Dördüncü... İstanbul "Bab-ı âli'sinin ve Türk basının en renkli simalarından biri... 1953-54 yıllarında, İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulunda, Basın Tekniği ve İncelemeleri dersimize gelirdi. O dönemde, diğer hocalarımız Burhan Toprak, Murat Uraz, Ziya Somar, Fehmi Yahya Tuna ve Hakkı Tarık Us gibi edip ve şahsiyetlerle birlikte Halil Lütfî Bey'den de çok şeyler öğrenmiştik. Halil Lütfî Bey, basın mesleğindeki bilgi ve tecrübeleriyle olduğu kadar, espirileri ve özellikle "cimn'liği...

Otobüs perona yaklaşıyordu. Karar çoktan alınmış, bilet kesilmişti. Eşim inanmaz gözlerle gözlerime baktı; kaygılı bir tonla “Gerçekten gidiyor musun? ” diye sordu. Yolculuk boyunca kurduğum hayaller sayesinde zaman çabuk geçti. Zaten yollar hiçbir zaman büyümemişti gözümde. İzmir akşamında körfezden gelen tatlı bir esinti sarıldı ruhuma. Geç saatlere kadar hasret giderdim denizle. Huzurluydum.

Merhaba yetmiş yaşım. Dante’ye göre yolun sonuna gelmişimdir. Ömrünün en güzel yıllarını ‘boş işlerle uğraşma’ diyen bir adam için harcadım. Özür dilerim. O üçlü koltukta uyudu. Ben de omzuma şalımı alıp oturdum, soğuk gecelerde. İstediğim bu değildi emin olabilirsin. Çok bir şey de istemedim aslında. Çayıma yandaş aradım da bulduğumu sanmışım. Yaşamak istediğim aşkı hep hayallerimde yaşattım. Zararın neresinden dönersen kardır derler ama ben hiç kara geçemedim.

İnsanlık tarihinde görülen siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik vb. olaylara bağlı değişimler, birtakım düşünce ve sanat adamlarını bir araya getirmiştir. Ortak anlayışla hareket eden bu insanlar, değişen toplumun düşünce ve sanat anlayışını şekillendirmiş ve ifade etmiştir. Batı düşünce, edebiyat ve sanatındaki gelişmelerin temelinde eski Yunan ve Latin edebiyatı, hümanizm ve Rönesans vardır. Çoğunlukla felsefi bir düşünceden beslenen sanat görüşlerinin resim, müzik, mimari, edebiyat gibi...

MUSTAFA REŞİD PAŞA İÇİN KASİDE 1. Gelelim zât-ı Reşid'in şerefi mebhasine Söz mü var devleti ihyâya olan meb'asine 2. Şensin ol fahr-ı cihân-ı medeniyet ki hemân Ahdini vakt-i saâdet bilir ebnâ-yı zaman 3. Ne aceb nâtık-ı icâz-ı hikemdir dehenin Âyet-i beyyinedir âleme her bir sühanın 4. Sadr-ı millette vücûdun ulu bir mucizedir Bunu fehmeylemeyen müdrike-i âcizedir 5. Adi ü ihsanını ölçüp biçemez Nevvton'lar Akl u irfâmnı derk eyleyemez Eflâtun'lar

Eskişehir'den çıkarken radyoda bir türkü çalınıyordu; "Kaleden iniş m'olur, Ham demir gümüş m'olur, Evvelden ikrar verip Sabaha dönüş m'olur..." Sonra bir başka türkü, "Evvelim sen oldun, ahirim sensin.." Ve biz bir araba ile kırk beş senelik gönül arkadaşlarıyla, gönül ziyaretleri yapmaya gidiyorduk. Gitmediğin yer vatan değildi. Hatıralar da vatandı. Gittiğimiz yerler adım adım, yol yol biliniyordu. Şu yol şuraya giderdi mesela. Şu yoldan şuraya gitmiştik. Şu köy falanın köyü.

GAZEL 1 Gerçek hadîs imiş bu ki hûbun vefâsı yoh Kim sevdi hûbı kim didi hûbun cefâsı yoh Aşkun belâsı yoh diyüben aşka düşme kim Kim âşık oldı kim didi aşkun belâsı yoh Anun ki hacc-ı ekberi ey cân sen olmadun Beytü’l-Harâma varmamış anun Safâsı yoh Şeytândur ol ki sûretine kılmadı sücûd Bir renc ü derde düşdi ki hergiz devâsı yoh Ol cân ki senden özge taleb itmedi murâd Hecründe yahmağun anı her dem revâsı yoh

Anonim kıssayı duymuşsunuzdur: “Adam kör olur, derdine deva arar; bulamaz. Devir uleması, son çarenin dertsiz bir adam bularak gömleğinin göze sürülmesi olduğunu söyler. Adam, dertsiz adam da bulamaz. Tam umudunu kesmişken bir dağda bir çobanı tarif ederler. Çobanı bulur. Derdinin olup olmadığını sorar. Çoban gururla şükreder, derdinin olmadığını söyler. Hasta adam, derdini anlatıp devanın yalnız kendisinde olduğunu belirterek hemen gömleğini ister. Çoban, çok rahat, gömleğinin olmadığını...

Kırmızı Kitaplar

Ötüken Yış
GÜNEŞLİ BİR NÎSAN GÜNÜ
Turgut GÜLER
Türk Felsefesi
Kırmızı Yazılar
GÜN BATIMI
ERMENİ TEHCİRİ SIRASINDA SAĞLIK SORUNLARINA KARŞI ALINAN TEDİRLER VE UYGULAMALAR
GURBET YOLU

Yayınlar

TÜRK EDEBİYATINDA ANLAMIN MERTEBELERİ KAVRAMLAR-EDEBÎ TÜRLER-BAZI ESERLER Bu araştırmanın en önemli amaçlarından biri edebî eserin dünyasına girmeye mâni olan endişelerden mümkün olduğu kadar uzak bir şekilde onların günümüze taşıdığı mesajı anlamaya çalışmaktır.
Gönlümden... Ufuklar Ardı Bizim Babamın ezberinde bir çok şiir vardı. Okuduğu güzel sözleri, şiirleri, kıssaları hemen kısa kısa not ederdi. Bir...
Şeyh Edebâlî’nin Osman Gâzî Beğ’in Düşünü Yormasıdır:  “Kara Osman Beğ’imizin atası hörmetli Ertuğrul Gâzî, geçen gün yanına Dursun Fakı ile Samsa...
Yazar         : Prof. Dr. Emine YENİTERZİ Yayınevi        : Selçuklu Belediyesi...
e – KİTAP Yazar : Suzan ÇATALOLUK Sayfa sayısı :139Yayın Numarası: 20e - Yayın Numarası: 6Hikaye serisi : 3Yayın Tarihi: Kasım...
Avrupa Birliği çerçevesi içinde oluşturulmaya çalışılan “Avrupalı kimliği” bir inşa çalışmasıdır. Kuzeydoğuda Ruslar Avrasyacılık ile başat iradenin Ruslardan...

Biyografi

Menâkıb-ı Mustafa Safî müellifi Derviş İbrahim Hilmî Bey’in kendisinden üç yaş küçük olan kardeşi Muhammed Zühdî Bey, Boluludur ve Mudurnulu Halil Rahmî Efendi’nin halifelerindendir. Kendilerinin doğum tarihi bilinmemektedir. Mezarında H. 1276 (M. 1859) senesinde vefat ettiği kayıtlıdır. Bugün...
Yahya Kemal Beyatlı, kendi kuşağına ve daha sonraki kuşaklara mensup birçok şairi yazarı ve kültür adamını etkilemiş bir şairdir. Onun meydana getirdiği etki...
Makedon isyancılar Cemile'nin annesini, babasını katlediyor. Henüz beş yaşındaki Cemile'yi de süngülemişler, öldü diye bırakmışlar. Saatler sonra Osmanlı...
Sanatçı ve Devlet Adamı Gece on buçuk sularında kapısı çalınıyor Alaeddin Bey'in, kapıda polisler. Cumhurbaşkanı Celal Bayar hanım öğretmenler için...
Alaeddin Bey 19 Kasım 1994 de Harbiye Kültür Konser Salonunda hicaz bir şarkı okuyor. "Kimseyi böyle perîşân etme Allâh'ım yeter, Uyku tutmaz, bir...
Alaeddin Yavaşça 1945 yılında İstanbul Erkek Lisesini birincilikle bitirir ve tıp fakültesi imtihanlarını kazanır, tıp tahsiline başlar. Son sınıfta...

Şiir

Geçen ay, kitabevlerinin raflarında kendine has kokusuyla, rengiyle, sesiyle arzı endam eden bir şiir kitabı; baharın kelebekleri, portakal çiçekleri, Arap bülbülleri gibi Çukurova’ya inip bizim fakirhânenin de kapısını çalıverdi. “Ufuklar Ardı Bizim” diyerek gelen Ötüken menşeli bu kitabın...
Ahmet Muhip Dıranas modern Türk edebiyatında hece şiirini Necip Fazıl ve Ziya Osman'la birlikte en iyi temsil eden şairlerden biridir. Hece şiiri...
Bekir Sıtkı Erdoğan (d. 1936), Karaman doğumludur. Asker olmanın şi­irine kattığı zengin bir doğa kültürüne sahiptir. Cumhuriyetimizin 50. Yıl...
Behçet Necatigil'in kısacık uzun hayatına bakanlar, onun okuldan eve, evden şiire gittiğini görürler. Yaşamına, ailesinin tanıklığına, mektuplarına,...
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?             Şâir! Hangi şâir? “Şâir değildir” diye...
Mehmet İsmail’in “Ağaçdelen” Şiirini Yeniden Yazma Denemesi: Göy Gapımı Ağaçdelen Döy De Bax! -Türk Dünyasının gururu Prof. Dr. Mehmet İsmail’e sekseninci...

Öykü Roman Masal

“(…) kendime erkek ve kadın hizmetkârlar edindim,  kendi evimde doğan hizmetkârlarım oldu, ayrıca                                                      ...
Kültür kelimesi insan faaliyetlerinin en incelikli olanlarına verilen ad olarak ifade edilmektedir (Eagleton, 2016, s. 9). Bu kavram, Klemm tarafından...
Türk edebiyatının daima ağır basan kefesi, Türklüğün ortak değeri Dede Korkut Hikâyeleri; mitoloji, tarih, sosyoloji ve kültür gibi alanlarda kaynak...
1. EDEBÎ METİNLERİN FİLME AKTARILMA SÜRECİ İlk edebi eserler bilindiği gibi çok eskiye dayanmaktadır. Buna örnek olarak taş üzerine oyularak yazılan...
Balkanlarda 500 yıldan fazla hüküm sürüp bünyesinde onlarca etnik azınlığı barındıran Osmanlı Devleti, batılı sömürgeci devletlerin de çabalarıyla...
Sevinç Çokum, ilk romanlarında ‘millî kültür ve millî bilinç’ etrafında çeşitli meseleleri konu alır. Son romanlarında ise ferdin etrafındaki kültürel dünyayı...

Mülâkat/Söyleşi

Önünüzde tarihi bir kapı var ve siz bu kapıyı elinizde avuç alanınızı aşan bir usta elinde düğülmüş bir açar ile sözün kapısını açtığınızda gelenek ve şiir üzerine döşediğiniz, ruh ve gönül işçiliği ile süslediğiniz şiir otağı nasıl meydana geldi? Soruyu daha çok şiir ve gelenek bağlamında...
Kadıköy'deki Gençlik Kitabevi'nde 11 Nisan 1987 günü düzenlenen toplantıda konuk Necati Cumalı'ydı. Soruları yanıtlayan Cumalı, kadınların daha gerçekçi ve...
Şair Figen Özer, İstanbul Yazarlar Birliği Salonunda Şiirseverlerle Buluştu:  "Kalemin Ucundan Gönül Burcuna" Dr. Özlem Güngör Haberi: Yazarlar...
Türk edebiyatına en iyi romanlarını vermiş olan Halide Edip, şimdi de yurt dışından mecmualarımıza ara sıra yazdığı fıkralar ve yaptığı yeni neşriyatla yeni...
Konya’nın Seydişehir ilçesinde ressam olarak tanınan Fatma Kırdar’ın ünü gün geçtikçe yaşadığı şehrin dışına taşarak Ülke geneline yayılmış. Genç yaşta eşini...
Konuşan: Selçuk KARAKILIÇ Öncelikle, morfolojik özellikleri incelendiğinde türkünün yüzyıllar öncesinden toplayıp getirdiği anlam yekûnunu nasıl bir...
İrfan Meclisi
İrfan Meclisi
Tarih Gezgini
Tarih Gezgini
İrfan Meclisi
İrfan Meclisi
Edebiyat Sohbetleri
Edebiyat Sohbetleri
Pazar Okumaları
Pazar Okumaları
Gökçe Kızın Dünyası
Gökçe Kızın Dünyası

digertumyazilar

Yılbaşını bilmem ama her yılın sonunda çocukluğumdan beri süregelen “Yılbaşı kutlanmalı mı, kutlanmamalı mı?” tartışmalarının ülkemizde bir gelenek hâline geldiğini...
Alaeddin Bey 19 Kasım 1994 de Harbiye Kültür Konser Salonunda hicaz bir şarkı okuyor. "Kimseyi böyle perîşân etme Allâh'ım yeter, Uyku tutmaz, bir ümit yok, gelmiyor hiçbir...
Menâkıb-ı Mustafa Safî müellifi Derviş İbrahim Hilmî Bey’in kendisinden üç yaş küçük olan kardeşi Muhammed Zühdî Bey, Boluludur ve Mudurnulu Halil Rahmî Efendi’nin...
Sanatçı ve Devlet Adamı Gece on buçuk sularında kapısı çalınıyor Alaeddin Bey'in, kapıda polisler. Cumhurbaşkanı Celal Bayar hanım öğretmenler için bir yemek vermiş. Sohbet...
Türk edebiyatının daima ağır basan kefesi, Türklüğün ortak değeri Dede Korkut Hikâyeleri; mitoloji, tarih, sosyoloji ve kültür gibi alanlarda kaynak durumundadır. İçeriğinin...
Alaeddin Yavaşça emanetini teslim etti. Beşiktaş'taki Yahya Efendi Türbesi Haziresi'ne defnedildi. Yahya Kemal diyordu ya "Kökü mazide olan atiyim" diye. Tam Alaeddin Yavaşça...
Alaeddin Yavaşça 1945 yılında İstanbul Erkek Lisesini birincilikle bitirir ve tıp fakültesi imtihanlarını kazanır, tıp tahsiline başlar. Son sınıfta bir fasıl toplantısındadır....
Mehmet Kaplan, üniversitelerde, sanat, edebiyat ve kültür çevrelerinde tanınmış bir edebiyat araştırmacısı; eleştirmen, denemeci, “müşfik ve müşvik bir hoca”, kültür adamı,...
Yahya Kemal Beyatlı, kendi kuşağına ve daha sonraki kuşaklara mensup birçok şairi yazarı ve kültür adamını etkilemiş bir şairdir. Onun meydana getirdiği etki ve bıraktığı iz,...
Türk illeri dünyanın en eski illerinden olarak, dört bin yıla yakın keçmişl a rind a Asya, Afrika ve Avrupa qitelerine yayılmışlar ve oralarda büyük millet ve devletler...
Makedon isyancılar Cemile'nin annesini, babasını katlediyor. Henüz beş yaşındaki Cemile'yi de süngülemişler, öldü diye bırakmışlar. Saatler sonra Osmanlı askeri bulmuş,...
"Bugün dünya birbirine zıt iki yere parçalanmıştır: zalimler ve mazlumlar. Niçin bu insanlardan birisi parasının gücü ile sanat öğrensin, eğitim alabilsin; diğeri ise bütün...
“Tarihî çeşmeler zamanın gözleridir. Geçmişten geleceğe bakarlar. Hiç ummadığınız bir köşe başında bile tarihin şahitleri olarak karşınıza dikilirler. Siz önünden geçip...
Bu iddialı sözün altında “Nâşir ve Muharrir İsmail Gasprinski” imzası var. Yani Türk dünyasının “dilde, fikirde, işte” birliğine hayatını vakfetmiş Gaspıralı İsmail Bey’in imzası…
Türk dünyası edebiyatlarının önemli bir parçasını teşkil eden Özbek edebiyatı, Özbekistan’ın bağımsızlığa kavuşmasıyla birlikte, kendine özgü metotlar geliştirerek dünya...
Hoparlörü tıklayıp seçtiğiniz alanı dinleyebilirsiniz Powered By GSpeech