Türk illeri dünyanın en eski illerinden olarak, dört bin yıla yakın keçmişlarinda Asya, Afrika ve Avrupa qitelerine yayılmışlar ve oralarda büyük millet ve devletler kurmuşlardır. Bugün kabul edilen görüşe göre Türklerin anayurdu Orta Asya’da Altay-Ural dağları arasındaki bozkırlarda olup ve çevreye yayılmışlardır.
Bugün konuşan eller Balkanlardan Okeyanus kebire kadar (Yakutlar), kuzeyde Buzdanizindan Güneyda Tibet’e kadar geniş bir menteqede yaşıyorlar. Halkın çoğunluğunu oluşturan Türk-ler Türkiye, Batı ve Doğu Türkistan, Azerbaycan Türkmenistan’dan başka Tataristan, Çuvaşistan, Ya-kutistan ve Altay dağları Baykal daryaçasi arasındaki Altay, Xakas ve Tuba eyaletlerinden ve halkın daha azını teşkil etmek üzere Yugoslavya’da (Makedonya ve Uskubda), Lehistan, Romanya’da ( Dobruca ve Bessarabiya), Bulgaristan’da (Batı Trakiyada), Irak’ta (Kerkük’te), Suriye’de, Afganistan’da, Kibrisda ve İran’ın çeşitli eyaletlerinde toplu yaşıyorlar.(1,s.280) Çeşitli Türk yurtlarının en mühimi oğuz türkleridir. Bugün onlar İran, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak ve Balkan Türkleri de Oğuz Türklerinden oluşmaktadır. Oğuzlar Müslüman olduktan sonra İran ve Anadolu’ya göç edip, Selçuklular ve Osmanlılar gibi büyük bir İslam devleti kurmuşlardır. Oğuz illeri çoklu kabilelerden ibarettir. Mahmud Qaşqariya göre Kıpçak, yemek, Peçenek veBulgar lehçelere de Oğuz grubuna dahildir.
Soyca Selcukların Salur boyundan çıkmış, Kadı Burhaneddin Qeysariyyada doğdu. Anadilli serimizin ilk büyük temsilcisi olarak kabul edilir. M. Guluzade diyor ki, onun şiirleri Azerbaycan halkının edebi kültürünü öğrenmek açısından değerlidir. O, ana dilinde ilk kez tuyuq yaratmıştır. Q. Bürahanaddin Azerbaycan sözlü ve yazılı edebiyat geleneklerinden Türk halklarının şiirsel başarılarından etkilenerek kemale er-miştir.(1, s. 283) O, Balasaqunlu Yusuf, Yunus İmira, Ahmed Yasavi, Ali, Gasanoglu poeziyalarından ilham almıştır. Onun divanı dilinde yazılmış, günümüze kadar ulaşmış ilk şiir dîvânıdır. Q. Burhaneddin’in kimliği, yaratıcılığı Doğu-Batı ve Avrupa akademisyenleri tarafından incelenmiş, hakkında hayli kitaplar yazılmış ve yazılmaktadır.
Azerbaycan Edebiyatıen eski dönemlerinden itibaren Türk Edebiyatlarının bir kolu, bir parçası niteliğinde idi. Bu açıdan, en eski Türk edebî abidelerinde diğer Türk boyları ile birlikte Azerbaycan Türklerinin de payı vardır. Eski Türk Edebiyatı araştırmacılarından İ. S. Braginski’nin yazdığı gibi, “VVII. asırlarda meydana gelen Runik ve Uygur abideleri, yalnız bir halkın değil; bütün, Türk dilinde konuşan halkların umumî edebî mirası olarak alınmalıdır”. Eski Türk şiiri hakkında değerli bir inceleme eserinin müellifi olan İ. V. Stebleva ise, bu umumilik ve ortaklığı, dil faktörü ile açıklayarak şöyle yazar: “Çünkü bu asırlarda Merkezi ve Orta Asya’da, Güney Sibirya’da tek ve genel Türk edebî dili hakimdir”. (2, s. 130)
Böylece, ilk örnekleri XII. yüzyılda meydana çıkan anadilli Azerbaycan Edebiyatı’nm kökü, asırların derinliklerine gidiyor ve hiç şüphesiz Muharrem Ergin’in haklı olarak “Türk Töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası... Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği.” diye adlandırdığı Bengütaş Edebiyatı’na, OrhonYenisey Kitabeleri’ne dayanıyordu. Şüphesiz, bu edebiyatm tarih sahnesine gelişinde, onun millî kültür hadisesi olarak oluşmasında, Mahmut Kaşgari’nin “Divani Lügat itTürk”ü Yusuf Has Hacib Balasağunlu’nun “Kutadgu Biliğ”i, Kul Alinin “Kıssa yiYusuf’u, “Oğuzname”ler ve Kitabi Dede Korkut destanı, önemli rol oynamıştı. Elbetti ki, bütün bu temel eserlerin, bu kaynakların dışında, Azerbaycan’da, Azerbaycan Türklerinin ana dillerinde bir edebiyatın oluşması imkânsız idi. Millî edebiyatın oluşmasında millî devletin ve siyâsî hayatın da etkili olduğu kabul edilmelidir. XIII. yüzyılda Azerbaycan’da, yalnız kültür açısından değil, siyâsî açıdan da Türkçe edebiyatın doğuşu için müsait bir ortam gelişmekte idi.Bu asırda Azerbaycan bir Türk İmparatorluğu’nun Altm Ordu’nun içinde idi. Biri birini takip eden savaşlara rağmen, Selçuklular ve Atabeylerin hakimiyet dönemlerinde temeli atılan kültür hayatı, bütün boyutlarıyla yaşanıyor ve hatta hızlanıyordu. XIII. XIV. yüzyılda, Azerbaycan Edebiyatı’nm ve medeniyetinin Zülfüqar Şirvani, Hümam Tebrizi, Evhedi Marağayi, Essar Tebrizi, Arif Erdebili gibi üstadlan yetişmişti. Mimarlık, hattatlık, musikî nazariyesi vb. sanat alanları, millî esas üzeri-nede gelişmekte idi. (5, s. 283)
Azerbaycan Edebiyatı tarihinde ana diliyle yazılmış bilmen ilk eserin müellifi Hasanoğlu’dur. “Tezkiretü’şşuara” müellifi Devletşah Semerkandi onun eserlerini Türkçe ve Farsça kaleme aldığını, Rum’da ve Azerbaycan’da tanındığını söylüyor. Bu şair Türkçe şiirlerinde Hasanoğlu mahlasını, Farsça şiirlerinde ise aynı mânada Puri Hasn mahlasını kullanmıştır. Hasanoğlu hakkında Türk Edebiyatı tarihinde ilk defa bilgi veren Prof. Mehmet Fuat Köprülü olmuştur. Şairin biri Türkçe, öbürü Farsça yalnız iki gazeli elde olduğundan, onun edebî kişiliği hakkında geniş söz açmak tabii ki, zordur. 1968’ de Alman şarkiyatçı Barbara Fleming Mısır kütüphanelerinin birindeki elyazmaları arasında Hasanoğlu’nun Türkçe bir başka gazelini daha bularak yayınlamıştır. (3, s. 55) Hasanoğlu’nun doğum ve ölüm tarihî belli değildir. Ancak, iki Türkçe şiirinin dil açısından tahlili, diğer taraftan, XIV. yy. tezkirecisi Semerkandi’nin kendi eserinde onun hakkında bilgi vermesi, şairin en geç, XIV. yüzyılda yaşadığını düşündürmektedir.Hasanoğlu’nun gazeli bu eserin yazıldığı döneme kadar Azerbaycan Türkçesi’nin belli bir gelişme dönemi yaşadığını ve şiir diline çevrildiğini gösteriyor. Gazel, geleneksel ko-nudamuhabbet üzerine yazılmışsa da, şekil açısından yeni ve özgündür; baştan sona kadar, sorular ve onlara verilen cevaplar üzerine kurulmuştur:
Apardı könlümü bir hoş qemer yüz, canfeza dilber, Ne dilber? Dilberişahid. Ne şahid? Şahidiserver. Men ölsem sen, bütişengül, sürahi, eyleme qülqül,
Ne qülqül? Qülqüli bade. Ne bade? Badeyiehmer. Başımdan getmedi hergiz seninle içdiyim bade, Ne bade? Badeyimesti. Ne mesti? Mestiyisağer. (5, s. 285)
Hasanoğlu’nun Barbara Fleming tarafından yayınlanan ikinci gazelinin dili daha açık ve anlaşılırdır.
Ayrıca, birinci gazelden farklı olarak, burada ilahî aşk değil, reel, gerçekçi aşk terennüm olunur, insanî his ve duygular ön plana getirilir.Gerçi Hasanoğlu’nun, edebiyat tarihimize iki şiiri girmiştir. Ama, muhakkak ki; bu iki şiir, millî dil ve millî edebiyatımız için, cilt cilt eserlerden daha önemlidir. Hasanoğlu’nun açtığı yolda giden Şah Kasim Envar (13561434), Gazi Bürhaneddin gibi (13441398) gibi şairler Azerbaycan Türkçesi’ni bir şiir dili olarak daha da geliştirdiler, onun zengin üslûp ve ifade imkânlarını meydana çıkardılar. Aynı zamanda, bu dil vasıtası ile klasik Şark Edebiyatı’na yeni konular ve yeni edebî türler getirdiler. Mesela, Şah Kasim Envar ilk defa olarak Azerbaycan bayatılarınm, geraylı ve koşmalarım havasını, dilini, ifade tarzını, şeklini klasik şiire getirmiştir. Mesela, aşağıdaki şiirinde olduğu gibi:Sabahın olsun mübarek, Çelebi, bizi unutma. Salam ile can verdik, Çelebi, bizi unutma.Azerbaycan Türkünün yazmış olduğu bu mısralarda yalnız halk edebiyatının havası değil, Anadolu’nun bağrından kopmuş başka bir meşhur Türk şairinin,Yunus Emre’nin ve onların her ikisinin hocası sayılan Türkistanlı bilge Hoca Ahmet Yesevi’nin nefesi duyulmaktadır. Gazi Burhaneddin ise, çağdaş edebiyata eski Türk şiirinin çok yaygın türlerinden biri olan tuyuğ’u getirmiş ve onun klasik örneklerini ortaya koymuştur:
Hemişe aşiq könlü büryan bolur, Her nefes qerib gözi giryan bolur, Sufilerin dileki mehrab, namaz, Er kişinin arzusu meydan bolur. (1, s. 288).
Yalnız şairlikle yetinmeyen, aynı zamanda ülke önderi ve yiğit bir başbuğ olan Gazi Burhanaddin muhabbet lirizminin, dinîahlakî konuların ve sufi görüşlerin dışına çıkamayan AzerbaycanTürk şiirine alplik, erenlik, kahramanlık ve savaş ruhu ve konuları getirmiştir. Böylece o, bir taraftan edebiyatı kendi fikir ve amaçlarının hizmetine verirken, öbür taraftan onu fantazi semalarından yere indirmiş, gerçekliğe ve onun sorunlarına yaklaştırmıştır. Türkçe’nin bir şiir diline çevrilmesinde de Gazi Burhaneddin’in şahsiyeti ve edebî yaratıcılığı merhale niteliğindedir. Onun Türkçesi aradan asırlar geçmesine rağmen, tam anlaşılır, oynak ve çekicidir. Şair, halk dilinin unsurlarından büyük maharetle faydalanır, halk edebiyatı örneklerinden, özellikle de atalar sözlerinden ve mesellerden gereken şekilde yararlanır. Onun tasvirleri hayatî ve canlıdır. (4, s. 180)
Gazi Burhaneddin Azerbaycan Türkçesi’nin bütün zenginliklerini ilk defa ortaya koyan ve bu açıdan millî edebiyatın sonraki gelişme merhalelerini, özellikle de Nesimi, Hatai, Fuzûlî, Vagif gibi ustaların yaratıcılıkların etkiyen üstad bir sanatkârdır.
Kaynakça
Kazi Burhaneddin. Divan, tertip. E. Ssfsrli, B., 1988.
Araslı Hamid. XVII-XVIII yüzyıl Azerbaycan Edebiyatı. B., 1956.
Mehmet Arif. Azerbaycan halkının edebiyatı. B., 1958.
Seferli Elyar. XVII-XVIII yüzyıllar Azerbaycan epik şiiri. B., 1982.
Seferli Elyar. Yusifli XelilEski ve ortaçağ Azerbaycan edebiyatı. B., 1982.
KöçSrli Firudin.Azerbaycan edebiyatı, I cilt. B., 1979.