- Tayyip ATMACA tarafından yazıldı.
- Kategori: Günümüz Mülakatları
Önünüzde tarihi bir kapı var ve siz bu kapıyı elinizde avuç alanınızı aşan bir usta elinde düğülmüş bir açar ile sözün kapısını açtığınızda gelenek ve şiir üzerine döşediğiniz, ruh ve gönül işçiliği ile süslediğiniz şiir otağı nasıl meydana geldi?
Soruyu daha çok şiir ve gelenek bağlamında anlamanın doğru olduğunu düşünüyorum. Fakat cevaba geçmeden önce gelenek kelimesinin sözlükteki anlamına bakmakta yarar var: “Asırlar boyunca nesilden nesile geçerek gelen ve bir topluluğun fertleri arasında sağlam bir bağ, ortak bir ruh meydana getiren her türlü âdet, alışkanlık, davranış biçimi ve kültürel değerler, örf, anane.” (Kubbealtı Lugatı)
Yorum yaz (0 Yorumlar)- Edebiyat Dunyamız tarafından yazıldı.
- Kategori: İz Bırakan Mülakatlar
Kadıköy'deki Gençlik Kitabevi'nde 11 Nisan 1987 günü düzenlenen toplantıda konuk Necati Cumalı'ydı. Soruları yanıtlayan Cumalı, kadınların daha gerçekçi ve sağduyulu olduğu için büyük kadın şair çıkmadığını söylemişti.
- Edebiyat Dunyamız tarafından yazıldı.
- Kategori: Günümüz Mülakatları



- Vedat GÜNYOL tarafından yazıldı.
- Kategori: İz Bırakan Mülakatlar
Türk edebiyatına en iyi romanlarını vermiş olan Halide Edip, şimdi de yurt dışından mecmualarımıza ara sıra yazdığı fıkralar ve yaptığı yeni neşriyatla yeni Türkiye'nin en güzel fikir ve sanat örneklerini de vermekte devam ediyor. Her şeyden evvel bir sanat ve fikir mecmuası olan Yücel, onun yeni sanat cereyanlarımız ve telâkkilerimiz hakkındaki düşüncelerini öğrenmeyi istiyordu. Arkadaşımız Vedat Günyol, kendisi ile Paris'te bir konuşma yapmıştır. Birçok noktalarında bizim görüşlerimizi hakkıyla tebarüz ettiren ve tecrübeli bir sanatkârın yeni nesle en candan tavsiyelerini ihtiva eden bu cevaplar, bir vakitler memleket münevverleri arasında açtığımız anketin biraz geç kalmış çok kıymetli bir karşılığı olarak da telâkki olunabilir.
- Ayşe Gökçen GÜVEN tarafından yazıldı.
- Kategori: Günümüz Mülakatları
Konya’nın Seydişehir ilçesinde ressam olarak tanınan Fatma Kırdar’ın ünü gün geçtikçe yaşadığı şehrin dışına taşarak Ülke geneline yayılmış.
Genç yaşta eşini kaybeden Fatma Kırdar eşinden kalan maaş, aile geçimine yetmeyince ekonomik zorluk çekmeye başladı.
Hobi olarak başladığı Ressamlıktan para kazanmaya başlayan Kırdar, bu işten kazandığı parayla kızını ve oğlunu okuttu…Kızının Manisa’da sınıf öğretmeni, oğlunun Antalya'da Turizimci olmasını sağladı.
Konya Seydişehir'de yaşayan Fatma Kırdar’ın evi adeta bir resim galerisi ve müze gibi ziyaretçi akınına uğruyor. Türkiye’nin her bölgesinden gelen ziyaretçiler Fatma Kırdar’ın evine uğrayıp bir birinden güzel tablolalarını yerinde inceleme imkanı buluyorlar.
Çevresinde Mevlana aşığı olarak bilinen ressam, ‘Hz.Mevlana Dünya'ya hoş görüyü aşılayan bir insandır’ diyerek o görüşü kendine düstur edinmiş ve ona olan sevgisinden Hz.Mevlana’nın Konya’da bulunan Kabrini tuvaline taşımıştır.
Biz de kendisini evinde ziyaret ederek onunla kısa bir söyleşi yapma imkanı bulduk. Kendisi bizlere oldukça misafirperver davrandı….
G.G: Merhaba, öncelikle bizleri kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.Siz özellikle Konya’da olmak üzere Ülkemizde tanınan bir kişiliksiniz ama biz yine de sizin ağzınızdan Fatma Kırdar’ı tanıyabilir miyiz?
F.K: Merhaba, ben de sizlere teşekkür ediyorum bu nazik ziyaretiniz için. 1952 yılında Seydişehir’in Kımluca köyünde doğdum.16 yaşımda evlendim ve 2 çocuk annesiyim. Tahsilim ilkokul. İlçemizde otururken karşı komşularım öğretmendi. Onlardan kitap okuma alışkanlığı edindim. 6-7 yıl çeşitli kitaplar okudum. Daha sonra o binaya resim öğretmeni taşındı. Bir televizyon programında yağlı boya dersi izledim. Resim öğretmenine yağlı boya sanatını öğretmesini istedim. Öğretmen bana güldü ve zor olduğunu söyledi. Bunun üzerine daha çok hırslandım. Evde çocuklarımın kuru boya kalemlerini alarak karşımda duran kayısı çiçekli resmi çizdim. Akşam resim öğretmenine gösterdiğimde, "Bu resmi sen çizmedin." şeklinde konuştu.
Bir gün evde komşularımla otururken Ressam Gönül Duranoğlu'nun ilçemizde sergi açtığını öğrendim. Yanına gittim. Ressam Duranoğlu bana baktı ayağımda şalvar, yerel kıyafetli bir hanımım. Benden dokümanlarımı istedi. Gösterdikten sonra kendi kullandığı resim malzemelerini bana bıraktı. Bu da bana ayrı bir heves verdi. Bir hafta sonra bana ünlü ressamların bir çok dokümanını getirdi. Bunlar üzerinde çalışmamı söyledi. Rahmetli eşimin de bana çok büyük katkısı oldu.
G.G: Kıymetli Hocamız Fatma Kırdar, siz zoru başararak bu günlere gelmişsiniz, gençlere tavsiyeleriniz nedir ?
F.K: Bence gençlerden önce ailelerini ele almak lazım. ailelere bu anlamda çok sorumluluk düşüyor. Aileler çok aşırı korumacı davranıyorlar,çocuklara sorumluluğun az yüklendiğini düşünüyorum, sürekli internet ortamında çocuklar ve kendileri adeta dış dünya ile irtibatı kesmiş durumdalar.
Bence gençlerin bir hobisi olmalı, sanatın, sporun her hangi bir dalı ile uğraşmaya teşvik edilmeliler. Ben bu yaşta hala kitap, okuyorum gençlerimizin de kitap okumaya teşvik edilmesi lazım.
G.G: "Fatma Hanım resim çizerken ne hissediyorsunuz ?" diye sorduk. ( Gülümseyerek cevap verdi.)
F.K: Çizdiğim mekanların içerisinde yaşıyorum, sokaklarında geziyorum,ailelerimizim, büyüklerimizin bizlere anlattığı hikayeleri yaşıyorum. Resimlerim ve hal böyle olunca daha kalıtsal eserler ortaya çıkıyor ve daha verimli şeyler oluyor.
G.G: Dokunuşlarınızın hepsinde ve her fırça darbenizde bir hikaye var o zaman…!!!
F.K: Evet tabii ki mesela şu an çalıştığım resimde Konya’nın olmazsa olmazı atlı tramvayı çiziyorum ve o günün dolmuşunu bu güne taşımış oluyorum.
Ayrıca ben resim çizmeye 30 yaşında başladım, önceleri gördüğüm her şeyi çizerken zamanla tarzım oturdu ve şimdilerde konakları çiziyorum.
G.G: En çok kimlerden destek aldınız çevrenizde ve kaç sergi açtınız ?
F.K: Yaptığım resimlerin beğeni toplaması üzerine birçok yerel yönetici ve eğitim kurumları bana çok büyük destek verdi. 150’nin üzerinde yağlı boya tablo yaptım. Yaptığım tablolardan İzmir, Manisa, Antalya ve Konya’da 16 kişisel resim sergisi açtım. Son sergimi de geçen yıl Konya Selçuk Üniversitesi’nde açtım. O resim sergisini de dönemin Rektörü Mustafa Şahin’in talebi üzerine öğrencilere örnek olsun diye açtım.”
G.G: Fatma Hocam Türkiye’de sanata ve sanatçıya ne kadar değer veriliyor ?
F.K: Türkiye’de sanata değer verilmiyor. Sergilerimde sattığım tablolarda malzeme fiyatımı bile teklif etmeyenler oluyordu. Sanatçı maddi ve manevi bir yoksunluk yaşamayacak ki daha çok üretebilsin. Artık daha önceden yaptığım tablolarımı satmayı düşünmüyorum. Sadece özel bir talep gelirse resmeder ve satarım….diyerek sözlerini noktaladı.
Konya Seydişehir’de başlayan bir hayat ve onca zorluğa rağmen hayata tutunma mücadelesi ve bunu kendisine has yeteneği ile geliştirdiği Ressamlığını tüm Türkiye’ye ispat eden başarılı bir kadın.
Kendisi bizlere kadınların da her dalda olduğu gibi bu dalda da çok başarılı şeylere imza atabileceğini gösterdi.
Kendisine teşekkür ederek o muhteşem evinden ayrıldık.
Röportaj: Ayşe Gökçen Güven
Yorum yaz (0 Yorumlar)- Edebiyat Dunyamız tarafından yazıldı.
- Kategori: Günümüz Mülakatları
Konuşan: Selçuk KARAKILIÇ
Öncelikle, morfolojik özellikleri incelendiğinde türkünün yüzyıllar öncesinden toplayıp getirdiği anlam yekûnunu nasıl bir felsefî birikim ile açıklayabiliriz?
‘Türkü’nün, genel kabul gören bir görüşle “Türk’e has, Türk’e göre” anlamındaki ‘türk(î)’den türetilmiş bir kelime olduğundan hareketle iki önemli tespitte bulunabiliriz. Birincisi bizim kendimizi, kendi müziğimizi ifade için böyle bir kelime kullanmamızın çok yanlış ve gereksiz olacağı ortada. Böyle olunca ‘türkî’nin bizim dışımızdakiler yani Türk olmayanlar tarafından kullanılma ihtiyacı duyulan bir ifade olduğunu düşünüyorum. İkincisi, bu tabirin yüzde yüz bize has ve bize ait bir durumu, bir kültürü, bir birikimi ifade ettiği gerçeği. Kelimenin bugünkü kullanım şekliyle ilk Ali Şir Nevâi’de (15.yy) karşımıza çıktığını dikkate alırsak zaman ve mekan boyutuyla büyük ve derin bir birikimi tevarüs ettiğini kolaylıkla tahmin edebiliriz. Bu “anlam yekûnunu” layıkiyle anlamak ve anlamlandırmak için, bütün bir düşünce, dil, edebiyat, musiki ve sanat geleneğimizin dayandığı fikrî ve felsefî arka plandan, tarihsel, toplumsal maceramızdan da az çok haberdar olmak gerekir.
Yorum yaz (0 Yorumlar)- Şeyma Nur Zararsız/Saddam Çokur tarafından yazıldı.
- Kategori: Günümüz Mülakatları
Merhabalar Sevgili hocam. Öncelikle Ali Nihat Tarlan hoca için hazırladığımız bu özel sayıda, bize eşlik ettiğiniz için teşekkür ederiz. Hocam, sizin nazarınızda o dönemler, Ali Nihat hocanın görünümü nasıldı?
O zamanlar hocanın yaşlarında başka hocalar da vardı. Bunlar fötr şapkalıydı, kruvaze ceketli idiler. Biz bunları koridorlarda görünce edeben kenara çekilirdik. İstanbul Üniversitesi'nin kütüphanesini gördüyseniz, orada kapılar iki kanatlıydı, biz hocalara kapıları açardık, hocalar da bize şapkalarını çıkarır selam verirdi. Bir keresinde Ali Nihat hocayı cadde kapısından girerken gördüm, hocanın taba renkli bir yeleği vardı, sürekli şıktı. Ben de bu yelekten yaptırmıştım, yakın zamana kadar kullandım. Çok şıktı Ali Nihat Bey. Böyle orta boylu nahif bir kişilikti hoca. Uzun boylu değildi fakat ufak tefek de değildi.
Yorum yaz (0 Yorumlar)- Ahmet Melih Karauğuz tarafından yazıldı.
- Kategori: Günümüz Mülakatları
(Öykücü Abdullah Harmancı ile Söyleşi: )
Sorular: Ahmet Melih Karauğuz
Hocam Yalova'dayız... Gençlere hitap ediyoruz. Edebiyatçı gençlere... Onlara neler söyleyeceksiniz?
Öncelikle şunu söyleyeyim. Burada bulunan genç yazar arkadaşlar, mesafe almış, yayın yapmış, dergi veya kitap çıkarmış arkadaşlar. Hepsi bir hayli yol almış edebiyat alanında. Diyeceğim şu. Biz gençlerle çok dersler yaptık. Ama yaratıcı yazarlık kapsamında. İşe yeni başlamışlardı. Buradaki arkadaşlar için farklı şeyler söylemem lazım.
Yorum yaz (0 Yorumlar)