- Anonim tarafından yazıldı.
- Kategori: Masal Diyarı
Avcılar bir tilkiyi öldürmek için ne gerekiyorsa her şeyi, sırt çantalarına doldurdular ve yanlarına en iyi köpeklerini alarak, ormana tilki avlamaya çıktılar.
Bir süre ortalıkta tek bir tilki bile göremediler. Ama burunları çok iyi koku alan köpekler, nihayet bir ağaç kütüğünün içinde, çelimsiz bir tilkinin saklandığını fark ediverdiler.
Ortalık köpek havlamasından yıkılıyordu. Avcılar keyifle köpeklerine sesleniyor ve o tilkiyi yakalamaları için, en acayip iltifatları, koca kafalı çomarlardan esirgemiyorlardı.
"Hadi aslan parçaları! Gök gürültüsü gibi havlayın ve bir şimşek gibi o tilkinin iki kulağının arasına düşün!"
Köpekler, kısa bir süre sonra zavallı tilkiyi saklandığı yerden çıkıp kaçmaya mecbur bıraktılar.
Yerinden ok gibi fırlayan tilki kaçmaya, onlarca köpek ise onu kovalamaya başladı.
Tilki kaçtı kaçtı kaçtı ve geniş bir daire çizdikten sonra, kaçmaya başladığı yere; o içi boş ağaç kütüğüne geri döndü.
Köpekler, ağaç kütüğünün yanına vardıklarında, tilkicik kütüğün öteki ucundan fırlayıp koşmaya devam etti.
Köpekler, "Hav, hav hav!" tilkinin peşine düştüler. Tilki koştu koştu koştu... Kocaman bir daire çizerek tekrar, ağaç kütüğünün bir deliğinden içeriye attı kendini ve köpekler kütüğün her iki deliğini de tutmadan, öteki delikten fırladığı gibi koşmaya başladı.
Tabii, "Hav, hav, hav!" köpekler de peşinden.
Fakat köpekler koşmaktan yorulmuş, havlamaktan sesleri kısılmıştı.
İri ve salyalı dilleri ağızlarından dışarıya doğru sarkmış, hani neredeyse yerdeki çalı çırpıya takılacak kadar uzamıştı.
Tilki koştu koştu koştu ve yine kocaman bir daire çizerek, sevgili ağaç kütüğünün bir deliğinden içeriye girip, ötekinden bir ok gibi fırlayıp çıktı.
Köpeklerin, hiç yorulmak bilmeyen bu sıska tilkinin ardından koşacak halleri kalmamıştı.
Bir kısmı düştü, bir kısmı düşmeye kalmadan, otların üzerine postu serip yattı.
Hâlâ tilkiyi yakalamak umuduyla koşanlar ise, aslında koşmuyor, her biri bir başka yöne giden ve tir tir titreyen bacaklarıyla oldukları yerde eşeleniyordu.
Avcılar, köpeklerin canına okuyan bu tilkinin nasıl hiç yorulmadığına akıl erdirememişlerdi. Onca iri köpek yorgunluktan düşüp ölecek hâle gelmişti ama o tilki, hızını hiç kesmeden koşmaya, yerde yatan ihtiyar ağaç kütüğünün bir deliğinden girip ötekinden fişek gibi çıkmaya devam etmekteydi.
Bir süre sonra tilki avından vazgeçen avcılar ve köpekler, oldukları yere çöküp dinlenmeye karar verdiler. Avcılardan biri, tilkinin içine girip çıktığı ağaç kütüğünün üzerine oturdu.
Tilkicik, en son buradan çıkıp gitmiş, ama bir daha geriye dönmemişti.
Ağaç kütüğünün üzerinde oturan avcı, "Acaba bu kütüğün içinde ne var?" diye merak ediverdi ve eline aldığı uzunca sopayı, kütüğün içine sokup karıştırmaya başladı.
İşte tam o anda, öteki delikten şimşek hızıyla bir tilki fırladı. Avcıların ve köpeklerin yorgun bakışları arasından geçip, ormanın koyu yeşil karanlığı içinde kaybolup gitti...
Köpekleri bilmem ama tecrübeli avcılar işin aslını hemen anlayıverdiler. Tilki yorulmuyordu! Çünkü ortada en baştan beri, bir değil iki tilki vardı.
Köpeklerin kovaladığı tilki kütüğe geri döndüğünde, dışarıya o değil, öteki tilki çıkıyordu. Köpekler de bu ikinci tilkiyi kovalamaya devam ediyorlardı. İkinci tilki arkasına taktığı köpekleri koştura koştura tekrar kütüğe geri döndüğünde ise, iyice dinlenmiş olan birinci tilki dışarıya çıkıyor ve o zavallı köpekler:
"Bu tilki neden hiç yorulmuyor!" diye boşu boşuna isyan ediyordu.
- Ali BUDAK tarafından yazıldı.
- Kategori: Masal Diyarı
Avcının biri bir gün bir serçe avlar, serçe dile gelerek avcıya “Bana ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sorar. Avcı serçeye “ Seni kesip yiyeceğim.” cevabını verir. Bunun üzerine serçe avcıya “Vallahi, benim etim ne kahvaltılık olur, ne de karın doyurur. Fakat eğer beni salıverecek olursan sana üç şey öğretirim, onlar etimi yemekten daha çok işine yarar. Kabul edersen bu üç şeyin ilkini şimdi elinde iken, ikincisini elinden uçup karşıdaki ağaca konunca, üçüncüsünü de ağaçtan uçup önümüzdeki tepeye varınca söyleyeceğim.” der.
- Şerife BAŞ tarafından yazıldı.
- Kategori: Yazarlar ve Eserleri
Edebî eserleri farklı zamanlarda, farklı bakış açılarıyla okumanın eseri anlamlandırmada değişik açılımlar sunacağı kuşkusuzdur. Bunun yanında bir yazarın bütün eserlerini kronolojik sırası içinde okumak da gerek edebiyat tarihi yazımında gerekse eser tahlillerinde önemli ipuçları sunacaktır. Diğer eserlerle kurulan paralelliklerin veya her eserde tekrar tekrar karşımıza çıkan unsurların tespiti, karanlık noktaların çözümüne ışık tutacağı gibi farklı anlamlandırma süreçlerine girmemizi de sağlayacaktır. Biz bu çalışmamızda, Yakup Kadri’nin romanlarında kadın karakterizasyonu ve bu karakterizasyonlarda kullanılan imajlar üzerinde durarak bu imajların, romanların kurgusundaki işlevlerini tespite çalışacağız.
- Gıyasettin AYTAŞ tarafından yazıldı.
- Kategori: Bilgi Dağarcığı (Ö/R)
Tanzimat'ın ilânından sonra, Türk toplumunda siyasî olduğu kadar, toplumsal değişmelerin olduğunu da görmekteyiz. Batı medeniyetine gösterilen büyük rağbet ve hayranlık, bazen çok aşırı ve lüzumsuz bir seviyeye ulaşarak, Türk halkının millî gelenek ve değerlerini önemli ölçüde yaralamıştır. Bu durumdan memnun olanlar olduğu gibi, rahatsızlığını ifade edenler de olmuştur. Ziya Paşa yazmış olduğu bir şiirinde;
- Ebrar KADAH tarafından yazıldı.
- Kategori: Yeni Öykü/Romancılar
Yalnızlık ve kalabalık arasından bir şerit geçer. Bu şerit bir dengedir, şerit öylesine bir denge işaretidir ki delileri mesut eder. Bense bu işareti gereği kadar görememişimdir. Sabahları Ay devriyesini Güneş’e yeni devretmişken kollarıma yayılan ürperti beni bir insanla sohbet etmekten daha çok cezbeder. Öyle ki karşımda sevdiklerim, sessiz diyaloglar ve kafein; gün batımı izlemekten daha zevklidir. Ben yalnızlık ve kalabalık arasında kalan çizgiyi arayan bir deliyim. Nafile, yalnızlık ve kalabalık arasındaki bu koşuda dikişleri sağlam olmayan bir ben varım. Sağlam atmak gerekir dikişleri. Dikişler zikzak, koşu düz tepe az. Bir bayırdan koşarken insan yorulmaz. Yorulur, akciğerleri kafesciklerinden teker teker çıkarılmış da bir lağım çukurunda yıkanmışcasına yorulur hem de. Ayakları taşlardan ve kesiklerden kanayan uzuvlarmışcasına yorulur. O tepeden inmeye başladığı günden beri sanki hep yuvarlanmış insan, şimdi ayağa kalkmış tepeye meydan okuyor. Öyle bir yorgunluk bu.
Add a comment- Necmettin ÖZMEN tarafından yazıldı.
- Kategori: Bilgi Dağarcığı (Ö/R)
- Zaman Kurgusu:
Biyografi romanı yazarları kahramanlarının hayatını anlatırken kronolojiye çok dikkat eder. Bir kahramanın hayatı bütünüyle anlatıla mayacağı için romanlarda bazen uzun atlamalar dolayısıyla kopukluklar ortaya çıkar. Okuyucu kahramanın hayatında 10-15 yıl atlayarak anlatılan iki olay arasında kahramanları, mekânı, bağlamı farklı olduğu için bir irtibat kurmakta zorlanır. Kahramanın hayatındaki gerilimler, gidiş gelişlerle olaylar arasında kurulan irtibatlarla heyecanı dorukta tutan modern romana nazaran Türk biyografi romanlarının bu yapısı okuyu cuyu bıktırır. İslamcı Bir Şairini Romanı Akif’te Akif’in hayatı anlatılırken uzun atlamalar olduğundan, tarih okumamış ve Akif’in hayatını bilmeyen okuyucunun olaylar-kahramanlar arasında irtibat kurması imkansızdır. (s.131/137-137/139-139/140-150/176) Romanda 1947’de yapılan bir kong rede yaşananlar da anlatılır. Hâlbuki Akif yaklaşık 11 yıl önce vefat etmiştir. Romanın kurgu bölümü ile bu bölüm arasında bir ilgi kurmak mümkün değildir. (s.317) Bu, anlatıcının zaman konusundaki dikkatini veren bir örnektir. Aynı husus yazarın/anlatıcının diğer romanı Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp için de söz konusudur. Olaylar Ziya Gökalp’in çocukluğundan başlayıp ölümüne kadar atlamalarla devam eder.
- Necmettin ÖZMEN tarafından yazıldı.
- Kategori: Bilgi Dağarcığı (Ö/R)
Roman, ortaya çıktığından beri bütün dünyada sevilmiş ve ilgiyle takip edilmiş bir edebiyat türüdür. Romana karşı duyulan bu sevginin temelinde ne olduğu önemli ve ayrı bir konudur. Ancak hem okuyucu hem de sanatkâr açısından bir edebiyat türü olarak sunduğu imkânlar romanın sevilen bir tür olmasına vesile olduğu ifade edilebilir. Romancı hayalindeki dünyayı, insani ilişkileri, roman kahramanları marifetiyle kolayca anlatır; okuyucu ise merak ettiği hayatı, insanı, duyguyu, kültürü romanlarda bulur.
- İdil ÇELİKER tarafından yazıldı.
- Kategori: Öykü/Roman Seçkileri
İlk konaklama yerimiz olan Giresun’daydık. Otelin dış cephesi ayna ile kaplı idi. Yansıyan günbatımı ışıltıları adeta ruhumda renkleniyordu. Grup arkadaşlarımız dinlenmeye gitti. Biz ise gurubu seyrettik.
Odamız terasa bakıyordu ve huzur bulduğum deniz ufuklara uzanmıştı, ben de yatağa göz ucuyla uzanıp, elveda demek zorunda kaldım. Yemek vaktiydi.
Add a comment- Feride Turan tarafından yazıldı.
- Kategori: Yazarlarımızdan
Yaşadığı dönemdeki sadakat ve riyakârlıkları, insanın zaaflarını şiiriyle yansıtan Ziya Paşa; “kişi” ile ilgili en temel kriteri “ayna” imajını kullanarak ifade etmiştir:
“Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”.
Kişinin aynası iştir, lafa bakılmaz. Şahsın aklının rütbesi, derecesi; eserinde görünür. Bu durumda lafla peynir gemisi yürütenlerin, on parmağında on kara olanların, her işe hile karıştırmayı iş görmek sayanların aklının rütbesine şairin verdiği not bellidir. Yalnız bu sözleri söyleyen sadece bir şair, bir edebiyatçı değil; aynı zamanda Sultan II. Abdülhamit Han’ın vezir rütbesiyle taltif ettiği bir “paşa”dır. Hem bürokrat hem şair kimliği ile insanların “rütbe-i aklı”nı; ürettikleri “iş”le, “eser”le ölçmesi, kişiye değil işine bakması önemlidir elbette. Ama daha da önemlisi, bu dizelerin; yüksek insani değerlerle kuşanmış bir medeniyetin de aynası oluşudur.
- P. Nurdan GÜMÜŞTEPE tarafından yazıldı.
- Kategori: Bilgi Dağarcığı (Ö/R)
Aynı kültür ortamı içinde ortaya çıkan ve gelişen halk edebiyatı türlerinin birbirinden etkilenmesi, birbirlerine kaynaklık etmesi kaçınılmazdır. Mitolojiden destana, destandan halk hikâyesine, pek çok türde görülen bu etkileşim, diğer halk edebiyatı türlerinde de kendisini göstermiştir. Masal ve destan da birçok ortak unsuru bünyesinde barındırması noktasında dikkat çeker.
- Rukiye ÖZDEMİR tarafından yazıldı.
- Kategori: Yeni Öykü/Romancılar
Nerenden öpsem bilemiyorum? Dudaklarından mı, elmacık kemiklerinden mi, çenenden mi, alnından mı bilemiyorum? Ben bütün bunları düşüne durayım , sen “yaralarından öperim” dedin, mevsimimde kelebekler uçurdun.
Ah Leo … Seninle tanışmamız bir sonbahar gününe rast geliyordu. Oltalarımıza salladığımız nehirden gelen soğuğa aldırmadan öylece oturuyorduk. Ben tam kavak ağacının altına oturmuştum. Öyle bir rüzgar vardı ki kavak ağacının yaprakları her yeri kaplamıştı. Hani derler ya “sonbahar bahaneydi, yaprağın canı sıkılmıştı” diye. İşte öyle bir şey gibi bütün olasılıklar. Yapraklar her yerdeydi. Ağacın dibinde masa vardı bir de semaver.
Add a comment