Welcome to Edebi Medeniyet : Ebedi Medeniyet   Hoparlörü tıklayıp seçtiğiniz alanı dinleyebilirsiniz Welcome to Edebi Medeniyet : Ebedi Medeniyet Powered By GSpeech
(Okuma süresi: 1 - 2 dakika)

gokkusagi pencereBu sabah, her zaman çıktığım gibi çıkmamıştım evden. Sokak yabancı geliyordu. Etrafıma sanki suçlu gözlerle bakıyordum. Oysaki her zaman yaptığım gibi yemek yiyip, uyuyup, işe gitmek için hazırlanıp kendimi dışarıya atmıştım. Evet, atmıştım. Her günden farklı olan tek şey buydu sanırım. ''Atmıştım''.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
(Okuma süresi: 3 - 5 dakika)

ormanda kulubeDerin bir uykunun ardından zar zor gözlerimi açtım. Adeta bir kış uykusundan kalkar gibi aheste aheste kalktım yattığım yerden. Sırtım tutulmuş, göğsüm daralmış, ayaklarım üşümüş... « Uyuyanın üzerine kar yağar. » derdi annem ben küçükken, battaniyemi örtüverirdi öğle uykusuna yattığımda. Haklıymış. 

Başımı kaldıramıyordum, biraz daha dinlenesim vardı gerçi ama « Hadi » dedim kendime, « Kalk bir dolaş, dizlerinin pası çözülsün!». Zaten ne kadar zamandır uyuduğum da meçhul. Hiç hoşlanmam halbuki ben tembellikten, durgunluktan, miskinlikten. 

Yorum yaz (0 Yorumlar)
(Okuma süresi: 4 - 7 dakika)

Sunset 5 Diego Rivera Google Arts Culture

  Yalnızlık ve kalabalık arasından bir şerit geçer.

 Yalnızlık ve kalabalık arasından bir şerit geçer. Bu şerit bir dengedir, şerit öylesine bir denge işaretidir ki delileri mesut eder. Bense bu işareti gereği kadar görememişimdir. Sabahları Ay devriyesini Güneş’e yeni devretmişken kollarıma yayılan ürperti beni bir insanla sohbet etmekten daha çok cezbeder. Öyle ki karşımda sevdiklerim, sessiz diyaloglar ve kafein; gün batımı izlemekten daha zevklidir. Ben yalnızlık ve kalabalık arasında kalan çizgiyi arayan bir deliyim. Nafile,  yalnızlık ve kalabalık arasındaki bu koşuda dikişleri sağlam olmayan bir ben varım. Sağlam atmak gerekir dikişleri. Dikişler zikzak, koşu düz tepe az. Bir bayırdan koşarken insan yorulmaz. Yorulur, akciğerleri kafesciklerinden teker teker çıkarılmış da bir lağım çukurunda yıkanmışcasına yorulur hem de. Ayakları taşlardan ve kesiklerden kanayan uzuvlarmışcasına yorulur. O tepeden inmeye başladığı günden beri sanki hep yuvarlanmış insan, şimdi ayağa kalkmış tepeye meydan okuyor. Öyle bir yorgunluk bu.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 2 - 3 dakika)

IMG 20201218 013204 resized 20201218 092153149Nerenden öpsem bilemiyorum? Dudaklarından mı, elmacık kemiklerinden mi, çenenden mi, alnından mı bilemiyorum? Ben bütün bunları düşüne durayım , sen “yaralarından öperim” dedin,  mevsimimde kelebekler uçurdun.

Ah Leo … Seninle tanışmamız bir sonbahar gününe rast geliyordu. Oltalarımıza salladığımız nehirden gelen soğuğa aldırmadan öylece oturuyorduk. Ben tam kavak ağacının altına oturmuştum. Öyle bir rüzgar vardı ki kavak ağacının yaprakları her yeri kaplamıştı. Hani derler ya “sonbahar bahaneydi, yaprağın canı sıkılmıştı” diye. İşte öyle  bir şey gibi bütün olasılıklar. Yapraklar her yerdeydi. Ağacın dibinde masa vardı bir de semaver.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 2 - 3 dakika)

ah kalbim“Çoktan unuturdum ben seni çoktan

Ah bu şarkıların gözü kör olsun.”

                            Şahin Çandır

Dizlerimi karnıma kadar çekmişim. Öyle bir çekmişim ki her bir kasım nereye bağlı olduğunu unutmuş gibi. Dolabın aynasından kendimi görüyorum. Benimle onun arasındaki yedi farkı bulmaya mecalim yok. Saçlarım perişan, ağzımdan salya akmış, gözlerim çapak dolu. Çiçekli pijamam kim bilir kaç gündür  üzerimde. Rüyadan uyanmışım, uyusam devamını görür müyüm.?

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 2 - 3 dakika)

mor yagmur“Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız

Bahçeleriniz bahar görmesin.”

                                       Ahmed Arif

“Bizim evin hanımını gören oldu mu son zamanlarda?” diye sordu Reyhan hanım. “En son bu sabah biraz su verdi bize , sonra bir daha görmedim.” Diye ekledi Fesleğen hanım. “Çiçek açmamızı dört gözle bekliyordu. Sürekli gelip yapraklarımızı koklardı.” 

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 1 dakika)

takvim gunlukPazartesi değilse bugün salıdır. Gözlerinin içinde kaybolduğum gündür.

Salı değilse bugün çarşambadır. Sesini şarkı diye dinlediğim gündür.

Çarşamba değilse bugün perşembedir. Bir ayak tıkırtına hoşnut olduğum gündür.

Perşembe değilse bugün cumadır. Banyodaki tarakta kalan saç telini kokladığım gündür.

Cuma değilse bugün cumartesidir. Kapının önüne bıraktığın o terliği gördüğüm gündür.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 1 - 2 dakika)

İncir agaci ve cocuklarTelefonum çaldı. Açtım. Merhaba ben Aylin. Önce sesim titredi. “Aylin abla” dedim. “Aylin ablam.”  Sesini duymak yıllarca söylediğim selamların ulaştırılması gibiydi. Aradan geçen onca yılın hatırına bir kahve içmişliği gibiydi. 

Bana inat şen şakrak sesi vardı. Aslında öyle bir zamanımda aramıştı ki beni gitmekle kalmak arasındaki gitgelden kurtarmıştı.

“Nasılsın” diye sordu. “İyiyim” demek için yıllarımı verdim sanki. “Büyümüşsündür” dedi gülerek. “Evet” dedim bi otuz yedi yıl kadar büyüdüm. Olsun ben de kırk iki yıl kadar büyüdüm dedi. Aramızda pek bir şey yokmuş, aynı şeye ağlayıp gülebiliriz.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 1 - 2 dakika)

laboratuvarLisedeyiz, fizik dersinde. Fizik dersi için laboratuvara gidiyoruz. Çok havalı. İnsanın yürüyüşü bile değişiyor. Nasıl değişmesin ki? Sonuçta sınıftan çıkıyoruz ve elimize sadece fizik kitabını ve defterini alıyoruz. Bizi çocuklaştıran sırt çantaları sınıfta. Ceket giymeye ve kravat takmaya o yıl başlamıştık. Zaten onlar bize bir hava vermişti. Büyütmüştü. Ceket ve kravatın yürüyüş değiştirecek kadar bir hava vereceğini kim tahmin edebilir ki?

Laboratuvara girdik. Fizik hocamız da geldi. Hoca tabi, öğretmen değil. Öğretmen ilkokulda kaldı. Çünkü ceketle, kravatla, laboratuara giden koridorda büyüdük biz.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 1 - 2 dakika)

sardunya sokakBeni ilk sardumyam terk etti. Öylece bir sabah, hiçbir şey yokken, güneş doğduktan sonra kurumaya başladı. Önce çiçek çiçek sonra yaprak yaprak. Sardunya gitmeye başlayınca kafesindeki muhabbet kuşum tüy dökmeye başladı. Önce tüy sonra gözyaşı. Muhabbet kuşumun döktüğü gözyaşında akvaryumdaki balıklarım boğuldu. Balıkların derdine yanan kedilerim birer birer nankör oldu.

Hep düşünürdüm. Hayatta yapayalnız kalsam ne yaparım diye? Kaldım işte.

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Rukiye ÖZDEMİR">
(Okuma süresi: 1 dakika)

elmaKimine göre masal, kimine göre bahar. Kimine göre Adem, kimine göre Havva. Kimine göre yasak, kimine göre zevk-i sefa.

Rukiye ÖZDEMİR

Yorum yaz (0 Yorumlar)
Hoparlörü tıklayıp seçtiğiniz alanı dinleyebilirsiniz Powered By GSpeech