Bekir Sıtkı Erdoğan (d. 1936), Karaman doğumludur. Asker olmanın şiirine kattığı zengin bir doğa kültürüne sahiptir. Cumhuriyetimizin 50. Yıl Marşı'nı yazmıştır. Onun şiiriyle ilgili Sultan Erdoğan önemli tespitlerde bulunur:
"Romantik ve hassas bir şair olan Bekir Sıtkı Erdoğan'ın şiirine lirizm hâkimdir. O, şahsi tecrübesi olan hazin şarkısını terennüm etmiş ve şiir sultana olan aşkıyla şiir ikliminin havasını teneffüs etmiştir. Şiir sentaksı basittir. Kompleks bir üslûp kullanmaz. Dili, halk edebiyatı tarzındaki şiirlerinde oldukça yalın, sade ve pürüzsüz; divân edebiyatı tarzı şiirlerinde ise ağırdır. Özellikle rubailerinde bu dilin mazmunlaştığı görülür." (Erdoğan 1998: 7).
Geleneği kendi içerisinde yeniden bir yoruma tabi tutan şairin şiir sanatında, halk edebiyatıyla divan şiiri arasında bir senteze giderek soylu bir söyleyişe ulaştığı görülür. Sanatına, ulusal zevkimizi çıkış yolu olarak seçmiştir. Türkçe, onun şiirinde sade ve sağlam bir söyleyişe kavuşur. Şiiriyle büyük çoğunluğun duygularını ve zevkini yakalamasını bileri güçlü bir şairdir. Asker olması nedeniyle şiirlerinde gurbet temi ağırlıklı bir yer tutar.
Bir bakıma gurbet şairin kaderidir; yalnızlık ise bu kaderin büyüttüğü isli bir lambadır. Onun şiir coğrafyasında "ölüm" ve "geçmişe özlem" izleklerinin önemli bir yeri vardır. Doğal imgeleri, başarılı bir biçimde kullanır. Ses benzerliği bakımından Faruk Nafiz'i çağrıştırmaktadır. Şiirlerini Bir Yağmur Başladı (1949) ve Dostlar Başına (1965) kitaplarında toplamıştır.
Ramazan Korkmaz - Tarık Özcan CUMHURİYET DÖNEMİ: Şiir 1950 sonrası
CİHANDA TÜRK
Bozkurtlar vatanı sert yaylaların
Huyundan huy kapmış ırkımız bizim
Her birimiz bir savaşta doğmuşuz
Zafere karışmış kırkımız bizim.
Atlarımız aldan, kırdan, yağızdan
Akıncılar kopmuş gelmiş Oğuz'dan
Küçüklü büyüklü hep bir ağızdan
Dünyaca söylenir türkümüz bizim.
Deniz Fatihlere karşı duramaz
Değme dağlar bize göğüs geremez
Kapımızdan rüzgâr bile giremez
Açıktır evimiz barkımız bizim.
Üstümüzde üç kıtanin kayıdı
Tarih dizimizde doğdu büyüdü
Duymamışken medeniyet neyidi
Garba ışık verdi Şarkımız bizim.
Akından akına seslendikçe biz
İnlerdi kayalar titrerdi deniz
Tarihten ihtiyar bir değirmeniz
Kanımızla döner çarkımız bizim.
Kanundur değişmez dünyanın seyri
Kimsenin kimseye dokunmaz hayrı
Savaşta yılmayız; Allahtan gayri
Hiç kimseden yoktur korkumuz bizim.
Üç laf etsem Türküm derim üçünde
Sana cevabım var bana niçin de
Yetmiş iki buçuk millet içinde
İşte budur gerçek farkımız bizim.
BEKİR SITKI ERDOĞAN
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Mayıs 1985
ACI SALKIM
Vakit yaklaşıyor toparlan ahbap
Yarın bir gün bu meydanda talan var
Nasıl olsa görülecek şu hesap,
Sanma bu dünyada baki kalan var!
Nic'oldu ticaret, hani kârımız?
Yağmaya gidiyor bütün varımız
Görmesek, şahittir kulaklarımız
Duymasak da kapımızı çalan var
Haramdan bir eksik tartıp helalı
Dengeye getirdik zehirle balı
Has diye yutturduk en sahte malı
Sanki kendimizden başka alan var.
Ne haklı iş tuttuk ne doğru sanat
Ayağa baş dedik, kuyruğa kanat
Komaz yakamızı şol meşhur inat
Ağızda gem, arkamızda palan var.
Bir kuru mantıkla kalmışız yayan
Menzile varır mı yerinde sayan
Bu dünyada ab-ı hayat tatmayan
Beklesin, ahrette kevser falan var.
Bekir Sıtkı'm kalem banıp özüne
Uykuları haram ettin gözüne...
Oysa kim aldanır şair sözüne
Sende dokuz köyden dönmüş yalan var!...
BİZİM TÜRKÜMÜZ
Atlarımız aldan, kırdan, yağızdan,
Akıncılar kopmuş gelmiş Oğuzdan,
Küçüklü, büyüklü hep bir ağızdan,
Dünyaca söylenir türkümüz bizim
Kanundur, değişmez dünyanın seyri,
Kimsenin kimseye dokunmaz hayrı,
Savaştan yılmayız, Allah’tan gayrı
Hiç kimseden yoktur korkumuz bizim.
Üç laf etsem Türküm derim, üçünde,
Sana cevabım var bana niçin de,
Yetmiş iki buçuk millet içinde,
İşte budur gerçek farkımız bizim.
İKİMİZİN EFSANESİ
Evrende şiir yoktu henüz, yoktu ozanlar,
"Kün" sırrı tüterken daha masmavi dumanlar,
Nazm elde kadeh, sen de şarabıydın o aşkın,
Ben tââ o yudumdan beri mestâne ve şaşkın.
Mahmurluğu hala süregelmiş bu nasıl dem?
Hâlâ seni Havvâ sanıyorlar beni Âdem!..
Sırrın bu serencâm ile yol verdi zamâna,
Tattık o yasak meyvayı; düştük cevelâna.
Pür mest iki ok böyle kayar çıktı mı yaydan,
Kaydık iki yıldız gibi ard arda uzaydan...
Sen Kafdağı'sın şimdi bir efsane durakta,
Ben iz sürerim hep sana yıllardır uzakta...
Gündüz güneşin, akşam ayın doğduğu yersin,
Tek bir dilim ekmek gibi burnumda tütersin,
Tek bir dilim ekmek ya da bir parça yanık un!
Herkes sana Leyla diyor artık bana Mecnun...
Özlemler açar dalda kanarken iri güller,
Özlem de güzel, çekmeyi bildikçe gönüller.
Ben çölde yitik bir pınarım, sen oluğumsun,
Sen her şeyisin ömrümün; aşkım, soluğumsun…
Derdim, yakarım, gözyaşım ilhamın içindir,
Öyleyse bu zor, bunca kahır sorma niçindir!
Yoktur sana bir başka cevabım bu niçinden,
Sen gel de yeter tek bana mısralar içinden.
Sen gel yetişir, ben aşarım dağları bir bir,
Dağlar ne ki, çağlardan aşar coştu mu şair!...